Türk Dış Politikası 1

ÜNİTE 1- OSMANLI İMPARATORLUĞU' NUN ÇÖKÜŞÜNDEN KURTULUŞ SAVAŞI' NA KADAR TÜRK DIŞ POLİTİKASI


    Türkiye Cumhuriyeti ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki ilişkinin niteliği, günümüze kadar uzanan Türk Dış Politikasının ruhunu, reflekslerini, ilkelerini, ana hatlarını anlamak ve açıklamak bakımından son derece büyük önem taşımaktadır. 1299’da kurulan Osmanlı İmparatorluğu' nun dört yüzyıl boyunca ortaya koyduğu neredeyse aralıksız gelişme ve genişlemenin önce “duraklama” ardından da “gerileme” dönemine girmesinin pek çok iç ve dış unsurla bağlantısı olduğu açıktır. Bunların içinde sanayileşme ile milliyetçilik ve ulus devlet düşüncesinin hızla gelişmesinin de önemli rol oynadığı söylenebilir. Osmanlı' nın varisi kabul edilen Türkiye Cumhuriyeti Lozan ile birlikte yeni bir kabul görmüş ve Osmanlı ile hukuki bağlarının bir kısmını koparmış olsa da olumlu ve olumsuz yönleri ile Osmanlı mirası, özellikle dış politikada kendini sürekli olarak hissettirmiştir.

    Osmanlı İmparatorluğu ile onun siyasi, coğrafi, hukuki ve en çok da sosyal bakımdan varisi olan Türkiye Cumhuriyeti arasındaki çok yönlü bağlant›lar, Türk Dış Politikasının ilkelerinin, vizyonunun, ona şekil veren endişelerin ve hedeflerin anlaşılması bakımından son derece önemlidir. Bu durum sadece Türkiye’de dış politika yapanlar bakımından değil, dünyanın genel kabulü bakımından da böyledir. 


     - ÇÖKÜŞE DOĞRU OSMANLI İMPARATORLUĞU' NDA DIŞ POLİTİKA

  Osmanlı İmparatorluğunun 1299’da kuruluşundan dört yüzyıl sonra ilk kez 1699 yılında imzalanan Karlofça Antlaşması’yla büyük çapta toprak kaybetmiş, bu antlaşmayla İmparatorlukta Duraklama Dönemi biterken “Gerileme Dönemi” başlamıştır. Bu antlaşmayı takip eden iki yüzyıl  boyunca 
Osmanlı İmparatorluğu, hızlanan toprak kayıplarını önlemek amacıyla Britanya İmparatorluğu, Fransa ve Çarlık Rusya gibi devletlerin kendi aralarındaki çıkar çatışmalarından faydalanarak uluslar arası planda bir “denge politikası” izlemeye başlamıştır. Fakat 19. yüzyılın ortalarına gelindiğinde bu durum değişmeye başlamıştır. Toprak kaybı hızlanmış, sınırlar içeriye doğru çekilmeye başlamıştır. 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi (93 Harbi) sonrasında imzalanan 1878 tarihli Berlin Antlaşması, Osmanlı dış politikasında bir dönüm noktası olmuştur. 


      Dönemin Tarihinin Ana Hatları

      26 Ocak 1699 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu ile başlarında Avusturya Arşidüklüğü bulunan diğer Kutsal İttifak devletleri (Venedik, Lehistan ve Rusya) arasında imzalanan Karlofça Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğunun topraklarını paylaşmaya yönelik ilk uluslararası antlaşmadır. Bu antlaşma ile Osmanlı İmparatorluğu Macaristan’ın büyük bölümünü, Podolya, Ukrayna, Mora Yarımadası ile Dalmaçya kıyılarını yitirmekle kalmamış, Orta Avrupa’daki egemenliğini de kaybetmiştir. Bundan sonra Orta Avrupa’da üstünlük Osmanlıda değil Avrupa devletlerindedir. Bu devletlerin başında ise Britanya İmparatorluğu, Fransa ve Çarlık Rusya bulunmaktadır. Osmanlının toprak bütünlüğünü 19. yüzyılın ortalarına kadar savunan Britanya İmparatorluğunun, 1757 yılında Hindistan’ı işgal etmesi önemli bir değişiklik anlamına gelmektedir. Hindistan’ın işgali Britanya İmparatorluğunun temel dış politika unsurlarından biri olmuştur.

     Berlin Antlaşması sonrasında Britanya İmparatorluğu yeni dış politikasını yürürlüğe koymuştur. Bu doğrultuda 4 Haziran 1878’de Osmanlıdan 92.799 sterline kiralanan Kıbrıs, İngilizlerin Doğu  Akdeniz’in güvenliğinde önemli rol oynayan bir faktör olmuştur. Britanya İmparatorluğu 1869 yılında Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla stratejik önemi artan Mısır’ı da 1882 yılında işgal etmiştir. Britanya İmparatorluğunun Kıbrıs ve Mısır’ı ele geçirmesi, Hindistan’a giden yolların güvenliği için artık Osmanlının toprak bütünlüğünün korunmasına ihtiyaç duymadığının bir başka göstergesidir. Britanya İmparatorluğu bu antlaşmadan sonra Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü koruma politikasından vazgeçmiştir.

     Berlin Antlaşması sonrasında İngiltere’nin Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü artık korumayacağına ilişkin ilk göstergesi Kıbrıs politikası olmuştur. İngiltere, Berlin Konferanso’nda Osmanlı Devleti’ni destekleme sözüne karşılık olarak Kıbrıs’ı işgal etmştir. Gerekçe olarak da Berlin Antlaflması ile Kuzeydoğu Anadolu’da üstün bir duruma geçen Rusya’ya karşı Osmanlı Devleti’nin İngiltere tarafından daha rahat korunması gösterilmiştir. İngiltere daha sonra ikinci iş olarak 1882 yılında Mısır'ı işgal edecektir. Fransa ise 1882 yılında Tunus’a girecektir. 

     Osmanlı Dış Politikasında Almanya’nın Tarih Sahnesine Çıkışı

     Prusya Krallığı, 1713-1867 arasındaki dönemde Alman Devletine verilen isimdir. Otto von Bismarck tarafından 1871’de inşa edilen Alman İmparatorluğunun kurulması ile birlikte Prusya, Almanya İmparatorluğunun en büyük bölgesi, Prusya Kralı I. Wilhelm ise Alman Kayzeri Wilhelm unvanını aldı. Prusya 1934’de Nazilerce bütünüyle ortadan kaldırılmıştır. Prusya, 18. yüzyılda güçlü bir İmparatorluktu. Prusya Kralı II. Frederich, Rusya ve Avusturya’nın, Osmanlı İmparatorluğu aleyhine genişlemelerini kendi ülkesi açısından sakıncalı buluyordu. Bu nedenle de Osmanlı İmparatorluğu ile dostluk ilişkileri geliştirmeye çalışıyordu. Hatta bu politika doğrultusunda Prusya, Osmanlı ile 1761 yılında bir dostluk antlaşması bile imzalamıştır. Osmanlı İmparatorluğu- Prusya ilişkileri askerî alanda daha sonraları da devam etmiştir. 19. yüzyılda II. Mahmut, Osmanlı ordusunun modernizasyonu için Prusya’dan yardım istemiş, bunun üzerine Prusya, Helmuth Von Moltke’nin başkanlığında bir askerî heyeti Osmanlı ordusunun hizmetine göndermiştir. Moltke’yle birlikte Osmanlı toprakları Alman kamuoyunun ilgi alanına da girmiştir.
Otto Von Bismarck


Almanya-Fransa savaşından sonra 1871 yılında imzalanan Frankfurt Antlaşması ile Fransa, gelişmiş sanayi bölgeleri olan Alsace ve Lorraine’i Almanya’ya bırakmıştır. Bismarck, Fransa’yı bir tehdit unsuru olmaktan çıkarmak için bu ülkeyi Avrupa’da yalnız bırakma politikası izlemiştir. Bismarck, Fransa’nın Britanya İmparatorluğu ile iş birliğine gitmeyeceğini bilmektedir.Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun Berlin Antlaşması’nda Bosna-Hersek için Britanya İmparatorluğu'na yanaşması Çarlık Rusya’nın tepkisini çekmiştir. Bunun üzerine Çarlık Rusya, Almanya ve Avusturya Macaristan İmparatorluğu ile kurulan “Üç İmparatorlar Birliği”nden
çekilmiştir.


     II. Abdülhamit Dönemi Dış Politikası

     Osmanlının Çarlık Rusya karşısında aldığı ağır yenilgi ve yaklaştığı belli olan savaş dönemi, OsmanlıyıAlmanlar ile iş birliğine yönlendirmiştir. Osmanlı İmparatorluğunun orduda reform yapmak isteğinde
de modelin ve desteğin Almanya olması konusunda bir kararlılık söz konusudur. II. Abdülhamit, 1880 yılında Almanya’dan Osmanlı ordusunda reformlar yapmak üzere bir kurmay heyetinin gönderilmesini resmen talep etmiştir. Almanya ise Çarlık Rusya’nın “Üçlü Birlik”ten çekilmesi üzerine bu talebi olumlu yanıtlamış ve yeni oluşan dengeler çerçevesinde Osmanlı ordusunu güçlendirmek istemiştir. Aynı zamanda Alman silah sanayinin gereksinimleri de Abdülhamit’in teklifini cazip kılmıştır.


Bunalımlı bir dönemde Batı’ya karşı dengeci, Doğu’ya karşı “İslami”, “din kardeşliğini” vurgulayan politikalar izlemiş öte taraftan ülke içindeki mutlakiyet yönetimini güçlendirmiştir.

Bismarck, Abdülhamit’e olumlu yanıt verse de Osmanlıya yardım konusunda bir süre daha beklemeyi tercih etmiştir. Zira Bismarck’ın yeni politikası, Alman Birliğini Fransa tehdidine karşı korumaya çalışmaktır. Ayrıca Bismarck, Fransa’nın Çarlık Rusya ile iş birliği yapmasını istememektedir. Çünkü bu iki ülkenin birlik olup Almanya’ya savaş açma ihtimali bulunmaktadır. 

     Özetlemek gerekirse; Bismarck döneminde Osmanlı-Almanya ilişkileri, ekonomik ve siyasi alanlarda durgundur. Fakat bu dönem, askeri alanda giderek yoğunlaşacak ilişkilerin temelinin atılması ve Osmanl'da Alman askerî misyonun oluşturulması bakımından önemlidir. Bu süreç, Osmanlı ordusunun Almanlarla birlikte
I. Dünya Savaşı’na girmesi ve Osmanlı İmparatorluğu'nun son bulmasıyla noktalanacaktır. 1888 yılında II. Wilhelm Almanya’nın son imparatoru olarak tahta geçtiğinde Bismarck’ın da dönemi kapanmaya başlamış, 1890’da ise görevinden ayrılmak zorunda kalmıştır. Bismarck’ın statüko yanlısı ve temkinli dış politikası yerine II. Wilhelm hem maceracı hem de yayılmacı bir siyaset taraftarıdır. Alman dış politikasında ciddi bir dönüşümü sembolize eden ve “Weltpolitik” adı verilen bu yeni politika
I. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın yenilmesine kadar II. Wilhelm tarafından sürdürülmeye çalışılmıştır. Weltpolitik, yani diğer bir anlamıyla emperyalizm, bir devletin kuvvet etkisine dayanarak egemenlik ve kontrol alanını ulusal sınırların ötesine yayma politikasıdır. 


     Berlin Antlaşması sonrasında Osmanlı dış ilişkilerine damgasını vuran denge politikasının sürdürülmesinin imkânı kalmamışltır. Osmanlı hızla toprak kaybetmektedir ve büyük devletlerin gözünde artık Osmanlı parçalanmaktadır. İşte tam bu sırada emperyal bir güç olarak ortaya çıkan Almanya’nın Osmanlı ile olan ilişkileri I. Dünya Savaşı bitimine kadar son derece önemli rol oynamıştır.

     NOT: Abdülhamit tarafından Almanya’ya ilk ekonomik imtiyaz (ayrıcalık) 1888 yılında verilmiştir. Bu, demir yolu yapımıyla ilgilidir. Almanların Osmanlı İmparatorluğu' ndaki demir yolu macerası, İzmit-Ankara imtiyazının elde edilmesiyle başlamıştır. 1892 yılında Deutsche Bank’ın önderliğinde Anadolu Demiryolu şirketi İstanbul-Ankara hattını hizmete açmıştır. Aynı şirket 1896 yılında Eskişehir-Konya hattını tamamlamıştır.



     II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ DIŞ İLİŞKİLERİ: 1908-1918




1 yorum :